KEŞKE HAKLI ÇIKMASAYDIK!
Bu pankartı 2016 yılında Artvin Cearttepe'de ormanlık alana asmıştık. Halen pankart yerinde durmaktadır. Karadeniz'de meydana gelen sel felaketi sonrası, muktedirlerin yapmış olduğu açıklamada yaşanan olayın sadece bir doğa olayı olduğunu ve oluşan yıkımların Allah'ın takdir-i İlahisi yani yine suçlunun Allah olduğunu işaret eden açıklamaları artık sabrımızı taşırıyor. Vahşi kapitalist zihniyetin yeşile bakarken, sadece doların yeşili gözüyle bakmaları sonucu doğamız ve geleceğimiz katlediliyor. Yeşilin onlarca tonuna sahip Karadeniz'i Yeşilyol, HES'ler, maden işletmeleri, termik santraller ve taş ocakları vb izinlerle başta ormanları ve Karadeniz yaylarını sermayeye peşkeş çekenler kendilerini aklamak için, suçu Allah'a havale etmektedir. Muktedirlerin bu vahim açıklamalarını şiddetle kınıyoruz. Sendikamız gönüllüsü Yücel ÇAĞLAR'ın bu konu ile ilgili açıklamasını aynen yayınlıyoruz.
Öncelikle, çoğunlukla gözlerden kaçırılan şu üç boyutlu gerçekliğin artık görülmesi gerekmektedir:
i) Seller,
ii) toprak kaymaları ile
iii) su baskınları,
nedenlerinden birisi, “aşırı” olduğu öne sürülen uzun süreli ya da anlık yoğun yağışlar olsa da olgusal olarak farklı sonuçlardır. Açıktır ki, bu sonuçlar ancak gerekli önlemler alınmadığında birbirini “tetiklemektedir. Yağışların uzun süreli ya da yoğun olması, çok açık, doğal oluşumlardır ama söz konusu sonuçlar, çoğu durumda kesinlikle doğal değildir; yol açtığı yıkımlar önlenebilir ya da en aza indirilebilir. Dolayısıyla sorgulamaların da neden önlenemediği ya da en aza indirilemediği üzerinde yoğunlaştırılması gerekir ve bu gerek de üç ayrı düzlemde yerine getirilebilir. Açıktır ki, bu üç düzlemde yapılacak sorgulamala-rın, kimileri birbirleriyle bir ölçüde örtüşse de, en azından öncelik ve ağırlıkları farklılaşacak bilgi alanları (ekoloji, inşaat, yerleşim planlaması, tarım, ormancı-biçiminde yapılan “muhtarlık izni” tanımı, günümüzde de geçerlidir. Açıktır, uygulanmasından birinci derecede valiliklerin sorumlu* olduğu bu kuralların yerine getirilmemesi de, özellikle yerleşme yerlerindeki toprak kaymalarını kolaylaştırmaktadır.
(iii) 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 27 maddesi, 2011 yılında çıkarılan 648 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle;
MADDE 27 – Belediye ve mücavir alanlar dışında köylerin köy yerleşik alan-larında, civarında ve mezralarda yapılacak konut, entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirmeyen tarım ve hayvancılık amaçlı yapılar ile köyde oturanların ihtiyaçlarını karşılayacak bakkal, manav, berber, köy fırını, köy kahvesi, köy lokantası, tanıtım ve teşhir büfeleri ve köy halkı tarafından kurulan ve işletilen kooperatiflerin işletme binası gibi yapılar için yapı ruhsatı aranmaz. Ancak etüt ve projelerinin valilikçe incelenmesi, muhtarlıktan ya-zılı izin alınması ve bu yapıların yöresel doku ve mimari özelliklere, fen, sa-nat ve sağlık kurallarına uygun olması zorunludur. Etüt ve projelerin sorumlu-luğu müellifi olan mimar ve mühendislere aittir. Bu yapılar valilikçe ulusal ad-res bilgi sistemine ve kadastro planlarına işlenir. Köy yerleşik alan sınırları dışında kalan ve entegre tesis niteliğinde olmayan ve imar planı gerektirme-yen tarım ve hayvancılık amaçlı yapıların yapı ruhsatı alınarak inşa edilmesi zorunludur. Tarım ve hayvancılık amaçlı yapıların denetimine yönelik fenni mesuliyet 28 inci madde hükümlerine göre mimar ve mühendislerce üstlenilir."
olarak değiştirilmesiyle kırsal yerleşmelerdeki arazi kullanımında yaşanan başıbozukluk durum, denetimsizlik iyiden iyiye pekiştirilmiştir.
(iv) 3194 sayılı İmar Kanunu’nun yine 27. maddesinde yapılan söz konusu değişiklikle;
“Köy yerleşik alan sınırı içerisinde, 3/7/2005 tarihli ve 5403 sayılı Toprak Ko-ruma ve Arazi Kullanımı Kanunu hükümleri uygulanmaz.”
kuralı getirilmiştir. Böylece, her türlü bilim dışı arazi kullanımı da yöre insanının istencine bırakılmıştır.
(v) 648 sayılı KHK’nın 23. maddesiyle 3194 sayılı yasaya getirilen Ek Madde 4’le mera, yaylak ve kışlakların da “geçici” olarak yapılaşmaya açılması sağlanmış-tır. Maddenin ilk fıkrasına göre;
“Mera, yaylak ve kışlakların geleneksel kullanım amacıyla geçici yerleşme yeri olarak uygun görülen kısımları valilikçe bu amaçla kurulacak bir komis-yon tarafından tespit edilir. Bu yerlerin ot bedeli alınmaksızın tahsis amacı değiştirilerek tapuda Hazine adına tescilleri yapılır. Bu taşınmazlar, bu mad-de kapsamında kullanılmak ve değerlendirilmek üzere, belediye ve mücavir alan sınırları içinde kalanlar ilgili belediyelerine, diğer alanlarda kalanlar ise il özel idarelerine veya özel kanunlarla belirlenen ilgili idarelere tahsis edilir.”
Bu düzenlemeyle yaylalardaki yapılaşmalara yeni boyutlar kazandırılmıştır.
(vi) Denizden daha yüksek yerlerde orman ekosistemlerinin yönetilmesindeki teknik yanlışlıkların yol açtığı orman yıkımları, sanıldığının tersine, bölgede son derece yaygın bir ormansızlaşmaya; yerine kök yapıları sığ ağaççıkların, otlukların yaygınlaşmasına yol açmıştır**. Bu durum toprakların yağışları tutma kapasitesinin azaltmasının yanı sıra, daha önce de belirtildiği gibi, toprakların tutunabilme olanağını da azaltmıştır.
(vii) Yaylalardaki yoğun otlatma, yapılaşma, kullanıcı yoğunluğu bitkisel örtüsüzleşmeyi daha da hızlandırmaktadır.
(viii) Bölgedeki akarsularda selleri önleme, en aza indirme amaçlı alt yapı çalışmalarının hemen hemen hiç yapılmamış olması, selleri hem tetiklemiş hem de yaygınlaştırmıştır. "Yeşil Yol" vb yapılaşmalar bu süreci daha da hızlandıracaktır;
(ix) Bölge genelinde HES'lerin yapım sürecinde yaşanan bitki örtüsü, özellikle de
örneklenen köklü yapısal nedenlerin, dolayısıyla, “sorumlu sorumsuzların” yine gözlerden kaçırılmasına yol açabilecektir. Orman ve Su İşleri Bakanı’nın Bölgedeki sellerle ilgili açıklamalarına bakılırsa, Bölgede hemen hemen her yıl yaşanan bu tür yıkımlardan hiç ama hiç ders çıkarılmamış. Bu, söz konusu Bakan yönünden hiç de şaşılacak bir durum değildir; böylesi açıklamalar onun “fıtratındadır” çünkü. Şaşılacak durum; başta bölgelerdeki eskisiyle yenisiyle üniversiteler olmak üzere “ilgisiz ilgililer” ve “bilgisiz bilgililerin” akıl almaz denli yüzeysel açıklamalardır.
Sonunda, sellerin “kaçınılmaz yazgıyla” açıklanabilmesini aklı başında olması gerekenlerin bile çoğunluğunu inandırabilmiş ya, “siyasal iktidara “helal olsun”!